15 Aralık 2012 Cumartesi


İz

Hiçbir albümde rastlamadım ona,
bilmedim dalgalı mıydı saçları
yüzü geniş miydi…
Hatırladığım kadarıyla,
yakama taktıkları renksiz fotoğrafta
gülümsüyordu gözleri.

Kadınlar, akan makyajlarını saklıyordu
siyah gözlüklerinin arkasında
ve kirli sakallı adamlar
derin bir çukura koyuyordu,
önünde babamın fotoğrafı duran
uzun, tahta kutuyu.



Meşhur Bir Ressamın Utanç Tablosu

Elleri çizgi çizgi kadınlarımız
sevdik sizi,
sever gibi uzaktan
çocukları yetim bir memleketi.

Çatısı akan
derme çatma bir ev düşündük sizin için
her duvar saatinin arkasına
sizden fotoğraflar sakladık.
- Siyah beyaz geçen onca günlerin ardından
                renkli sürprizler bekleyemezdiniz bizden -

Birazdan kapı çalacak
evde bir sofra kurma telaşıdır gidecek,
üç kişilik masada siz
 – nasıl toplu göçerse kuşlar –
porselen takımlarınız yerine
kalaylanmış bir kalabalık bekleyeceksiniz…

                Gelmeyecekler!



Bırakma Kendini

Erkencecik uyursun
bir karaltı belirir ardından,
gider gece durmaksızın
durmaksızın yiter gece.
Gümüş sakallarından tel tel dökülürsün
alnımda, kavrulmuş bir yaşamdır kayboluşun
birden, yaş ağaçlar gibi bükülürsün.

Yürü ardına bile bakmadan
ama umursayarak,
bilirsin, gitmek bazen
geride kalanların rahatı içindir.

Nedendir bilmem sendeki bu sır
bir ormanda yürür gibi ayak uçlarıyla…
Tarihte sorguluyorum seni.
Hücre ve sürgünde
vakitsiz işkence odalarında
prangalarda buluyorum,
sıradan bir hastanenin en beter köşesinde bazen...
Oysa; kapağında çocukların gülümsediği
kalın bir kitabın satır aralarında,
altı çizilmiş bir cümlede buluşmak isterdim seninle
yani, henüz kurulmamış bir ülkenin başkentinde
belki bir deniz kenarında düşlerken yaşamayı
sorgusuz sualsiz, sırt sırta ölmek olurdu umudum.

Sen ki çamların eskittiği ağır akşamlara alışıksın.



Tesadüf

Kötü gözle baktı ulu orta
bense hiçbir gözle aşağılamadım onu,
bir hiç gözüyle bakmaktan başka.

Çocuklar saçıma kuyruklu yıldız takmış
peşinden koşuyordu,
birikmiş ağız kokularından
yeni küfürler inşa ettim
bir veda havası asıldı suratımıza.

Nem oranı yüksek bir gecede
İstanbul’un boğazına niyetlenmiştik,
boğazımıza dizildi İstanbul.



İhtimaller Eğrisi

Lüks semtlerin
çorabı kaçık üzüntülerini atıyorum içime…

Bugün,
ten rengi ayrılıklar sergisine davetliyim
ortalık, mini coşkuların huysuz ev sahibi,
muhafazakâr bir ailenin
diz üstü kızları gibi tıpkı.

Lüks semtlerin
göğüs dekolteli akşamlarını soluyorum iyice…

Sokağın sonundan sola sapıyorum
karşımda;
sokağın sonundan sola sapınca
travestiye dönen kesilmiş bir erkek eli,
yaralı bileklerinde
karşılıksız sevişmenin izleri duruyor
kederli ve hırçın.

Lüks semtlerin
gizli bölmelerinde olup bitenlere
politik anlamlar yüklüyorum sadece…

Ten rengi ayrılıklar sergisinde
ojeli tırnaklarıyla cesur bir kadın tanıdım,
gecenin yırtmacından yukarı bakıyordu.



Hızlandırılmış Gönül Oyunları

Sirkeci'de, adım başında umut bekçileri
avuçları göğe bakmakta
ve son vapura koşmakta olanları
oyalıyor,
şu lacivert derili
sevilmeye dünden razı küçüğün
o güzelim gözleri.
Sanki dolunay sinmiş içlerine
gözlerini yumsa
bu koca şehri, büsbütün yutar gece.

Yolcular telaşlı
yollar uzun
kız çocuğu sevilmeli.
Son vapur, gecenin son sözünü söylemekte
iskelede martılar
dağılan kalabalığın, şimdi şaşkın çocukları.

Öyle bir zaman ki;
akrep ve yelkovan doludizgin sevişmekte
öyle bir zaman ki;
köpüren deniz, hain karanlığı emziriyor
öte yanda, rayların tenhalığında
yitip gitmede yaşam.

Son vapur uzaklaşıyor gözden,
yolcular kayıp
zaman, beyaz örtüler üzerinde yorgun
sevilmeye değer yine de
küçük kızın güzel gözleri,
insanlar günaydın
yeni gün merhaba
sularda duruyor
son vapuru bekleyen
akrep ve yelkovan izleri.



Gizli Özne

Yaşlı bir kadın yüzüdür gömleğim
çamaşırdan yeni çıkmıştır
ipe koymuştur bilinmezin biri.

Çoğu zaman beyaz; ama
maviden yanadır hep,
insanı ve gülmeyi andıran…

Cebinde yarı sömürge ülkelerin
halkını gezdirir,
kimseye belli etmez
yedi tepeli şehirde yedi hüzün taşır,
kimi zaman - haksızlığa gelemez -
bundandır ütü tutmayışı
odamda ahkâm keser
yakası dik dolaşır.